Avrupa, ABD Başkanı Donald Trump’ın hızlı barış söylemi karşısında Ukrayna’da kalıcı bir çözüm için net güvenlik garantileri talep ediyor. Berlin’de Pazartesi ve Salı günleri düzenlenen zirvede, Washington tarafından taslak olarak hazırlanan 28 maddelik barış planı masaya yatırılırken, Avrupa başkentleri toprak düzenlemelerinin ancak bağlayıcı güvenlik mekanizmalarıyla mümkün olabileceği mesajını verdi.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un öncülük ettiği Avrupa cephesi, Ukrayna’nın güvenliğini zayıflatacak herhangi bir anlaşmaya karşı net bir tutum sergiliyor. Avrupa liderleri, “inandırıcı ve uygulanabilir güvenlik garantileri” yürürlüğe girmeden sınırların tartışılmayacağını vurguluyor. Trump ise seçmen baskısı ve hızlı barış vaadi altında, toprak tavizlerini kaçınılmaz bir bedel olarak görüyor.
Berlin zirvesi, Washington, Kiev ve Avrupa başkentlerini ortak bir müzakere zemininde buluşturmayı başarsa da, sürecin temel kırılganlığı da bu noktada ortaya çıktı: Barışın sırası mı, içeriği mi önce gelmeli?
Avrupa Kiev’i savunurken kendini de koruyor
Avrupalı liderlere göre Ukrayna’da bugün yaşananlar, yarın başka bir Avrupa ülkesinin karşı karşıya kalabileceği bir senaryonun provası niteliğinde. Moskova’nın bugün aşmasına izin verilen “kırmızı çizgilerin”, gelecekte Putin ya da halefleriyle yapılacak pazarlıklarda geri dönüşü olmayan emsaller yaratabileceği düşünülüyor.
Bu nedenle Avrupa’nın önündeki temel zorluk, egemenliğin dokunulmazlığı ilkesini Washington’un savunduğu realpolitik pragmatizmle uzlaştırmak. Aynı zamanda Ukrayna’yı eşit bir aktör olarak masada tutmak ve sahada avantajlı olduğunu düşünen Rusya’yı, kazanımlarını sınırlayan bir barışı kabul etmeye ikna etmek gerekiyor.
Zelenski: Toprak devrine hayır
Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski, Ukrayna medyasına yaptığı açıklamada Rusya’ya toprak verilmesini kesin bir dille reddetti. “Tutumumuz pragmatik, gerçekçi ve adildir. Donbas’ı teslim etmek istemiyoruz” diyen Zelenski, ABD’nin önerdiği serbest ekonomik bölge fikrinin Rusya kontrolü anlamına gelmediğini vurguladı.
Zelenski, Rusya’ya sunulacak ortak bir pozisyon konusunda Washington ile henüz tam bir uzlaşma sağlanamadığını da belirtti. Kiev, Donbas konusunda ABD’nin hakem rolünü üstlenmesini ve müzakerelerde aktif destek vermesini bekliyor.
Moskova’nın kırmızı çizgileri
Avrupa’nın, NATO üyesi ülkelerin Ukrayna’ya asker göndermesini de içeren bazı önerilerinin Moskova tarafından kesin biçimde reddedildiği biliniyor. ABD’li müzakerecilerin bu önerileri Rus tarafına ne ölçüde taşıyacağı ise belirsizliğini koruyor.
Yeniden inşa, tazminatlar ve NATO’nun rolü
Berlin Deklarasyonu, güvenlik ve toprak başlıklarının ötesinde anlaşmanın diğer temel unsurlarını da ortaya koyuyor:
- Yeniden inşa ve tazminatlar: Ukrayna’nın yeniden inşası için önemli mali kaynaklar ayrılması ve Rusya’nın verdiği zararları tazmin etmesi gerektiği vurgulanıyor. AB’nin dondurduğu Rus varlıkları bu çerçevede öne çıkıyor.
- Avrupa-Atlantik güvenliği: Olası bir anlaşmanın, Avrupa-Atlantik bölgesinin uzun vadeli güvenliğini ve NATO’nun rolünü koruması gerektiği belirtiliyor. Ukrayna’nın güvenliğinin İttifak’ı zayıflatmaması temel ilke olarak öne çıkıyor.
Macron’un çizgisi: Önce egemenlik
Macron, zirve sonrası X platformunda yaptığı açıklamada “Ukrayna’da sağlam ve kalıcı bir barışa doğru ilerliyoruz” dedi ancak mesajının merkezine Moskova’yı yerleştirdi: “Şimdi barışı seçme sırası Rusya’da.”
Fransız lider için barış, Ukrayna’nın egemenliğinden ödün verilerek sağlanamaz. Önce uzun vadeli güvenlik altyapısı kurulmalı; toprak meseleleri ancak uluslararası hukuk ve denetim altında, garantiler yürürlüğe girdikten sonra ele alınmalı.
Trump’ın iyimserliği ve ayrışan yaklaşım
Trump cephesinde ise daha iyimser bir tablo çiziliyor. “Hiç olmadığı kadar yaklaştığımızı düşünüyorum” diyen Trump, Avrupalı müttefiklerinin de savaşın bitmesini istediğini savunuyor. Ancak temel görüş ayrılığı sürüyor: Trump, Ukrayna’nın toprak tavizi vermesini kaçınılmaz görürken, Avrupa bu yaklaşımı reddediyor ve garantileri ön koşul sayıyor.
Avrupa’nın önerdiği güvenlik mimarisi
Avrupalı liderlerin ortaya koyduğu plan, NATO üyesi olmayan bir ülke için şimdiye kadar tasarlanan en iddialı güvenlik çerçevelerinden biri olarak öne çıkıyor. Üç temel ayağı bulunuyor:
- Ukrayna için çok uluslu bir güç: Avrupa liderliğinde kurulacak bu güç, Ukrayna ordusunun eğitimi, hava sahası ve deniz yollarının güvenliğinden sorumlu olacak.
- Bağlayıcı güvenlik garantileri: NATO’nun 5. maddesine benzer, Kongre onaylı ve otomatik tepki mekanizmaları içeren garantiler talep ediliyor.
- Güçlü bir Ukrayna ordusu ve doğrulama mekanizması: Zelenski’nin barış döneminde 800 bin kişilik bir ordu önerisi desteklenirken, ABD liderliğinde bir ateşkes izleme ve doğrulama sistemi öngörülüyor.
Berlin’deki görüşmeler, Ukrayna savaşını sona erdirme konusunda benzeri görülmemiş bir yakınlaşma sağladı. Ancak barışın sırası ve şartları konusunda derin bir ayrılık sürüyor. Avrupa, güvenliği önceleyen bir yaklaşımı savunurken, Trump yönetimi hızlı bir anlaşma için toprak tavizlerini masada tutuyor. Bu çelişkinin nasıl aşılacağı, önümüzdeki haftaların en kritik sorusu olmaya devam ediyor.



