Karadeniz’de sular nadiren ısınıyor. Bu içdeniz, jeostratejik açıdan da dünyanın “sıcak” noktalarından biri olarak bilinmiyor. Ancak bu durum 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhakıyla birlikte aniden değişti. Putin, eski Sovyetler Birliği Komünist Partisi lideri Nikita Kruşçev’in 1954 yılında Ukrayna’ya bağışladığı yarımadayı kolayca geri aldı. O zamandan beri de Kırım, NATO’nun güneydoğu kanadında Rus çıkarlarına hizmet eden bir uçak gemisine dönüştü.
Rusya Karadeniz’de ve Karadeniz kıyısında son derece somut adımlar atıyor. Sadece Kırım üzerinde Moskova’nın hâlihazırda yaklaşık 28 bin askeri konuşlu. Askeri faaliyetlerin sayısı ise son 10 yılda neredeyse iki katına çıktı. Kesin olan bir şey varsa Putin, Ukrayna’nın Azak Denizi’nin limanlarındaki mini donanmasının ümüğünü sıkıyor. Berlin’deki Bilim ve Politika Vakfı’nın bulgularına göre 2008 yılından beri Rusya, bölgedeki askeri varlığını sistematik olarak arttırıyor. “Batı” olarak kodlanan askeri bölgede Karadeniz, önemli bir askeri yığınak bölgesi.
Yeni denizaltılar ve “Kalibr” tipi uzun menzilli seyir füzeleriyle donatılmış yeni fırkateynlerle Rusya’nın Karadeniz’deki askeri varlığı başta Bulgaristan ve Romanya olmak üzere Karadeniz’e kıyısı olan NATO ülkeleri önünde bir gövde gösterisi niteliği taşıyor.
Karadeniz bir Rus gölü mü?
Özellikle bu devletler açısından bölgedeki kriz senaryoları nahoş. Sovyet döneminde Moskova’ya sadık olan Bulgaristan ve Moskova ile mesafeli olan Romanya uzun süredir NATO üyeleri olarak karşı tarafta yer alıyor. İki ülkenin kıyıları, uzun süredir ittifakın ihmal edilmiş güneydoğu kanadını oluşturuyor.
Romanya Kırım’ın ilhakından çok daha evvel Karadeniz’in “bir Rus gölü” haline gelmemesi gerektiği konusunda uyarıda bulunmuştu. Bükreş şiddetle bölgede, uluslararası bir donanma dâhil olmak üzere daha fazla NATO varlığı talep etmişti.
Bulgaristan o zaman çekimser kalarak bunu reddetmişti. Zira “Rusya Ana” ile duygusal ve kültürel bağlar hâlâ oldukça güçlü. Bu da NATO açısından bir zayıf nokta. Kaldı ki Sofya askeri bakımdan hâlâ Sovyet mirasından besleniyor. Eski hava savunma sistemlerini Rus ordusu avucunun içi gibi biliyor, özellikle de bunların dezavantajlarını. Donald Trump’ın üye devletlerin savunma için daha fazla sorumluluk alması talebi Bulgaristan üzerinde de etki yarattı. Başbakan Boyko Borisov yazın orduda 1 ila 2 milyar euro değerinde modernizasyona gideceğini açıkladı.
Ruslar ve Türkler – İki güç faktörünün işbirliği
NATO’nun güneydoğu kanadındaki “aşil topuğu”, Türkiye’ye bakınca tam olarak belli oluyor. Erdoğan’ın Batı’nın Türkleri zaten eş değer bir öge olarak entegre etmeyeceği şeklindeki algısı yıllar boyunca defalarca teyit edildi. Bu algı, ABD Başkanı Trump ve Erdoğan’ın karşılıklı çekinceleriyle daha da güçlenmiş durumda. Ankara uzun süredir ekonomi ve güvenlik politikaları başlığında geleceğini doğuda arıyor. Üstüne üstlük Moskova Türk ordusuna S400 füze savunma sistemleri sattı. NATO içinde bu olay, Türklerin ittifaka sadakatini sorgulayacak derecede öfke yarattı.
Türk donanması, bilhassa da denizaltı filosu, Rusların Kırım’daki askeri yığınağına rağmen Putin’in ordusundan hâlâ üstün ancak güvenlik politikaları bakımından Türkiye dikkat çekici bir şekilde savunma pozisyonunda görünüyor. Ankara için Rusya potansiyel bir düşman değil, daha ziyade bir işbirliği ortağı. Suriye’de bir savaş jetinin vurulmasından sonra Erdoğan’ın Putin’e yaptığı, kendisinden özür dilediği ve mağdurlara cömert tazminat sözü verdiği ziyaret bunu açık bir şekilde ortaya koyuyor.
TürkAkım doğalgazı
Gerçekten dost oldukları söylenemez ama Ruslarla Türklerin Karadeniz bölgesinde çok kere savaştığı 19’uncu yüzyıl da çoktan geride kaldı.
Bu durumun öncelikli nedeni denizin kuzeyinde ve güneyindeki ortak ekonomik çıkarlarda yatıyor. TürkAkım geçen hafta Putin ve Erdoğan’ın üzerinde anlaştığı üzere 2019 yılı sonunda faaliyete geçecek. Kârlı doğalgaz Karadeniz’in ortasından akarken Ukrayna’nın da önünden geçip gidecek. Kiev hazinesi muazzam transit ücretlerinden mahrum kalınca Ukrayna Rusya’nın ekonomik cenderesini daha da güçlü bir şekilde hissedecek.
Bundan kazançlı çıkacak olanlar Bulgaristan, Sırbistan, Macaristan ve Slovakya olacak, zira onlar 2020’den itibaren gazı Boğaz’dan alıp Orta Avrupa’ya doğru kara üzerinden iletecekler. Ancak müzakereler henüz tamamlanmadı. NATO’nun güneydoğu kanadını gevşeten bir başka faktör de bu.
Ukrayna: Tecrit halinde ve zayıf
Ukrayna tüm bunlardan zayıflayarak çıkıyor. Devlet Başkanı Poroşenko’nun Avrupa Birliği ve NATO’dan dayanışma dışında birşey beklemesi mümkün değil. Almanya Başbakanı Angela Merkel’den talep ettiği gibi Kırım Yarımadası’na savaş gemileri yollanması da mümkün görünmüyor. Ülke NATO üyesi olmadığı gibi İttifak da yüksek riskli ülkeyi alma konusunda acele etmiyor.
Askeri olarak Donbas’ta eli kolu bağlı ve Kırım’ı kaybederek zayıflamış olan Ukrayna doğuda ilk planda tecrit olmuş gözüküyor. Rusya’nın Kırım ve son olarak Azak Denizi’ndeki müdahalesi uluslararası hukuka aykırı olsa bile, Ukrayna, hakkını alabilecek güce sahip değil.
Karadeniz’de ortak bir kültür coğrafyası yok
Karadeniz coğrafyası Akdeniz ya da Baltık coğrafyası gibi tarihsel-kültürel olarak homojen bir bölge değil. Soğuk Savaş sırasında Doğu ile Batı arasındaki sınır buradan geçiyordu. Bugün denizin ortasında üç büyük güç buluşuyor: Rusya, Türkiye ve “Batı”. Ve gündemdeki konu bu kez de yine uyumlulaşma değil, sahip olunan nüfuz alanlarında istikrarın sağlanması. Bu da ihtilaflara zemin hazırlıyor.
4 ve 5 Aralık’ta NATO Dışişleri Bakanları Brüksel’de bir araya geldiklerinde Karadeniz ihtilafı da gündeme gelecek. Ancak Rusya’nın NATO’nun güneydoğu kanadındaki ilerleyişine Karadeniz’de NATO donanmalarını arttırmak suretiyle somut bir yanıt verileceği bir hayli şüpheli.
Volker Wagener
©Deutsche Welle Türkçe