BBC Türkçe Londra- İtalya’da COVID-19 salgınından en fazla etkilenen Lombardiya bölgesindeki bir anesteziyoloji uzmanı olan Dr. Maurizio Cecconi, bugün tüm dünyayı şu sözlerle uyardı:
“İlk yoğun bakım vakamız 20 Şubat’da atipik zatürre ile başvuran 30 yaşlarında herhangi bir seyahat hikayesi olmayan bir erkekti. Bunun ardından sadece 24 saat içinde test edilen 36 kişi daha pozitif sonuç aldı. İlerleyen günlerde yoğun bakım ihtiyacı olan vaka sayısı birden katlanarak ilerledi.
“Şu an bölgede 4 bini aşkın yoğun bakım ihtiyacı olan vaka varken bizim yatak kapasitemiz sadece 700-800 civarında. Üstelik bu yataklar normal zamanda neredeyse dolu. Şu anda ihtiyacı olan herkese yoğun bakım yatağı vermeye çalışıyoruz ancak ek yardım olmazsa, gelecek hastalarla birlikte yakın zamanda dizlerimizin üstüne çökeceğiz. Sakın bu salgını küçümsemeyin. Bu grip değil. Bu ciddi. Hazır olun!”
Çin’in Vuhan kentinde Ocak ayında başlayan yeni koronavirüs (SARS-CoV-2) kaynaklı salgın, 13 Mart tarihi itibariyle Türkiye’nin de içinde bulunduğu 123 ülkeye yayılmış durumda. Çin’den sonra en sert bicimde etkilenen İtalya’da 13 Mart itibari ile toplamda 17 bin 660 COVID-19 hastası bulunurken, 1.266 kişi hayatını kaybetmiş bulunuyor.
Türkiye şu an tespit edilen beş vaka ile nadir (sporadik) vakaların olduğu ülkeler kategorisinde. Bu aşamada tanı konulan kişilerin çoğunun yurtdışı seyahat öyküsü veya tanı almış kişiyle teması bulunuyor ve virüsü nereden edindikleri kolay tespit edilebiliyor.
Ülkelerin gelmesinden endişe duyulan son aşama ise seyahat geçmişi veya başka hasta ile teması bulunmayan vakaların toplumda yaygın bir şekilde görülmeye başlaması.
Dünyadaki veriler özellikle Güney Kore, İran, İtalya başta olmak Avrupa ve Amerika’da toplum içerisinde uzun süredir süregiden ve seyahat bağlantısı olmayan salgınlar olduğunu gösteriyor.
Bu aslında koronavirüsün çok hızlı yayıldığını, seyahat kısıtlamalarının ve havalimanı taramalarının başka ülkelere bulaşmasını bir nebze azaltsa da salgını durdurmakta yetersiz kaldığını gösteriyor.
Hızlı yayılmasının en büyük nedeni: Hafif belirtiler
Koronavirüsün bu kadar efektif ve hızlı yayılmasının en önemli sebeplerinden birisi çoğu bulaşıcı hastanın bu enfeksiyonu hafif geçirmesi.
Başta öksürük, yüksek ateş olmak üzere gribe benzer belirti gösteren bireyler, hastalığı zatürre olmadan ayakta atlatabiliyor.
Geniş bir salgına karşı hazırlıklı olma gerekliliğinin en büyük sebeplerinden birisi ise hastalığın seyrinin genç hastalarda dahi çok ciddi seyredebilmesi.
Hastaların 5’te 1inin hastanede tedavi görmeye ve 10’da 1inin de yoğun bakıma ihtiyaç duyması. Mesela İtalya’da şu anda 13 bin yoğun bakıma ihtiyaç duyan hasta olmasına rağmen yoğun bakım kapasitesi bunu kaldıracak durumda değil. İtalya’nın en zengin bölgelerinden biri olan Lombardiya’da yaşananları göz önüne alırsak, bu durum iyi bir ekonomisi ve sağlık sistemi olan ülkelerin dahi salgının hızla yayılması ve yoğun bakım ihtiyacının bir anda artması durumunda ayni zorluklarla karşılaşabileceğini gösteriyor.
13 Mart’ta, Dünya Sağlık Örgütü pandeminin yeni merkezinin Avrupa olduğunu duyurdu. Şu an Avrupa’da dünyanın geri kalanından (Çin hariç) daha fazla vaka ve ölüm bildirilmiş durumda. Çoğu Avrupa ülkesi artık toplum içerisinde salgın olduğunu kabul ederek, seyahat hikayesi olmaksızın, gribal enfeksiyon ve zatürre ile hastaneye gelen hastaların hepsini test etmeye başladı.
Çoğu ülke ise, İtalya’daki durumla karsı karsıya kalma ihtimaline karşın, sağlık sistemi, yoğun bakım ve test kapasitesini hızlı bir şekilde arttırmaya başladı.
Şimdiye kadar olan veriler bir hasta tanı aldığında ülkede daha birçok vakanın olması ihtimalini gösteriyor ve dünyadaki yayılıma bakıldığında her ülkede, ülke içerisinde devam eden salgının olma ihtimali oldukça kuvvetli.
Test sayısı artarsa engelleme ihtimali de artar
Tanı alan vaka sayısı ise belli bir ölçüde, ülkelerin ne kadar test yaptığı ile doğru orantılı. Mesela milyonda 4 bin 99 kişiyi test eden Güney Kore ve milyonda 1.005 kişiyi test eden İtalya birçok vakayı bulmayı başarmış durumda.
Bu da alınabilecek en önemli halk sağlığı tedbirlerinden birisi çünkü ne kadar çok test yapılır ve ne kadar çok vaka tespit edilirse, vakaların temaslarına karantina uygulanarak, salgının yayılımını önlemek de o ölçüde mümkün olur.
13 Mart tarihli Dünya Sağlık Örgütü basın açıklamasında Genel Direktör Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus şu ifadeleri kullandı:
“Nerede olduğunu bilmediğiniz bir virüsle savaşamazsınız. COVID-19 yayılım zincirini kırmak için tespit edin, izole edin, test edin ve tedavi edin. Bulduğumuz ve tedavi ettiğimiz her vaka hastalığın yayılımını kısıtlayacak.”
Aktif test, tanı ve temas izleme dışında, Çin’de ve İtalya’da şehirleri kapatmaya kadar giden önlemler alınırken, Güney Kore gibi ülkeler bu riski çok fazla test yaparak, vaka teması ve belirtileri olan insanları izole ederek ve sosyal mesafe koyma önlemlerini halka açıkça anlatarak önlemiş oldu. Güney Kore’nin demokratik ve katılımcı yanıtı çok kısa süre içerisinde yeni vaka sayılarının düşüşe geçmesini sağladı.
Bu süreçte Güney Kore doğrulanmış vakaların temas takibini çok başarılı bir şekilde gerçekleştirirken, halkı da sürekli olarak yapılan test sayısı, doğrulanmış vaka sayısı, kaç kişinin hastanede olduğu ve taburcu edildiği hakkında şeffaf bir şekilde bilgilendirdi.
İran ve ABD örnekleri
Güney Kore’nin bu çabalarının yanında, komşu ülkemiz olan İran yetersiz test kapasitesi ve eksik önlemlerin ne kadar ölümcül sonuçlara yol açabileceğini gösterdi. Salgının ölümlerle başlamış olması o zamana kadar ülke içerisinde yüzler hatta belki de binlerce insanın enfekte olduğuna bir işaret. Bakanlığın salgını yeterince ciddiye almaması ve ardından vatandaşlara karşı şeffaf bilgi paylaşımında bulunmaması da gidişata yardımcı olmadı.
Buna benzer olarak, Türkiye’nin aldığı tedbirlerin benzerini almasına rağmen yaygın bir salgınla karşı karşıya olan Amerika Birleşik Devletleri var. Amerika’nın salgına yanıt vermesinin önündeki en büyük engel ise test kapasitesinin yetersiz olması ve bunun yanında halkın yeterince bilgilendirilmemesiydi.
Avrupa’ya baktığımızda ise çoğu ülkenin Çin’den gelen uçakları salgının başladığı ilk andan itibaren durdurması, riskli ülkelerden gelenleri karantinaya almaları ve şüpheli hastaları test etmelerine rağmen İtalya öncülüğünde toplum içerisinde yaygın bir salgın olduğunu görüyoruz. Bu süreç gösteriyor ki her ne kadar gerekli tedbirler alınsa da bu virüs hızlı yayılıyor ve birçok hastada ağır hastalığa yol açtığından ötürü sağlık sistemlerini felç edebiliyor.
Dünya Sağlık Örgütünün salgın durumunu sınıflandırmasının amacı ülkelerin bulundukları aşamanın farkında olup ona yönelik önlemler almaları. Türkiye’nin bulunduğu aşamada hedeflenen ise bulaşmayı önlemek ve virüsün ileri yayılımını engellemek. Bu doğrultuda yapılması gerekenler arasında sağlık sistemini geniş çaplı bir salgına hazır hale getirmek, test ve tanı kapasitesini yükseltmek, yeni ortaya çıkan vakalarla temas etmiş kişileri tespit etmek ve aktif sürveyans sistemleri oluşturmak var.
Şeffaflığın önemi
İngiltere’de yapılan ‘BBC Pandemic’ çalışması, salgının ana sürükleyicisi olan 20-50 yaş arasındaki bireylerde etkileşimin en fazla işte ve ev dışında olduğunu gösterdi.
Bu sebeple çalışanlara izin almada kolaylıklar sağlanması, iş yerleri ile alakalı önlemlerin alınması ve ev dışındaki etkileşimin minimize edilmesi de büyük önem taşıyor.
Dünya çapındaki bu örnekler, çok önemli bir detayın daha önemini hatırlatıyor bize; şeffaflık. Toplumun yaşamını ilgilendiren bir konuda bu sürece tam katılımı için süreçten haberdar edilmesi ve önerilen tedbirlerin toplum tarafından kabul edilmesi için de karşılıklı bir güven sağlanması salgının yönetiminde azımsanmayacak öneme sahip.
* Dr. Müge Çevik, İngiltere St Andrews Üniversitesi’nde enfeksiyon hastalıkları ve viroloji alanında araştırmacı doktor.
** Stj. Dr. Ali İhsan Nergiz, İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi.