Türkiye, Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) yönelik eleştirilerini yeniden gündeme taşıdı. Milli Savunma Bakanlığı (MSB), örgütün silahsızlanma ve entegrasyon taahhütlerini yerine getirmediğini belirterek, Suriye ordusuna entegrasyon sürecine uyması gerektiğini açıkladı. Açıklamada, Türkiye’nin hem kendi güvenliği hem de Suriye’nin istikrarı için sürecin takipçisi olacağı vurgulandı.
MSB kaynakları, “SDG terör örgütünün silahsızlanma ve Suriye devletine entegrasyon taahhütlerini yerine getirmemesi, hem Suriye’nin birlik ve bütünlüğüne hem de ulusal güvenliğimize tehdit oluşturmaktadır. Türkiye olarak bu konudaki hassasiyetlerimiz nettir. SDG terör örgütünün süreci sabote eden tavırlarına izin vermeyeceğimiz ve yeni Suriye yönetimiyle iş birliği içinde terörle mücadeleyi kararlılıkla sürdüreceğimiz defalarca belirtilmiştir” ifadelerini kullandı.
Bakanlık, örgütün Suriye’nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğüne zarar verecek her türlü eylem ve söylemden uzak durması gerektiğini kaydederek, Türkiye’nin gerektiğinde sürece doğrudan müdahil olabileceğini hatırlattı.
Ankara’nın açıklaması, Türkiye’nin uzun süredir gündeme getirdiği Fırat’ın doğusuna yönelik olası askeri operasyon ihtimalini yeniden gündeme taşıdı. Ankara, SDG’nin Suriye’nin kuzeyinde oluşturduğu fiili yapıyı, PKK ile bağlantılı bir tehdit olarak görüyor.
Diplomatik kaynaklar, Türkiye’nin bu çıkışının müzakere sürecini sekteye uğratabileceğini belirtiyor. Şam yönetimi de Türkiye’nin tutumunu desteklerken, askeri çözüm seçeneğini masada tutmaya devam ediyor.
Temmuz ayında yaşanan Süveyde katliamı, Suriyeli Kürtler arasında ciddi bir kırılma noktası oldu. Dürzi sivillere yönelik saldırı, Kürtler arasında güvenlik kaygılarını artırdı. Siyasi aktörler, silah bırakmanın “intihar” olacağı görüşünü daha güçlü bir şekilde dillendirmeye başladı.
PYD’nin önde gelen isimlerinden Salih Müslim, bu süreçte “ya adem-i merkeziyetçi çözüm ya da bağımsızlık” mesajını öne çıkardı. Bu söylem, Kürtler arasında fiili özerklik yapısının korunmasına yönelik kararlılığın arttığını gösteriyor. Süveyde’nin statüsü konusunda elde edilecek sonuçların, Fırat’ın doğusundaki Kürtlerin beklentileri için emsal teşkil edeceği görüşü öne çıkıyor.
Washington, Süveyde olaylarından sonra Kürtlere yönelik baskısını kısmen azalttı. ABD, daha önce ısrar ettiği HTŞ ile entegrasyon sürecinde esnek bir tavır takınarak adem-i merkeziyetçi çözümlere daha sıcak bakmaya başladı.
Ancak Amerikan yönetimi, SDG’den bazı tavizler talep etmeye devam ediyor. Bunlar arasında örgütün Arap bölgelerindeki kontrolünden çekilmesi ve petrol üretimi üzerindeki tekelini bırakması bulunuyor. Buna karşılık Washington, SDG’nin kısmen yeni Suriye ordusuna katılmasını öneriyor. Bu formül, SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi’nin silahlı güçlerin bir kısmını elinde tutmasına ve Şam’la doğrudan temas kurmasına olanak tanıyabilir.
ABD’li yetkililer ayrıca, SDG ile İsrail arasındaki temaslara dikkat çekiyor. Ancak Kürtlere, “İsrail’in aynı anda iki azınlığa destek veremeyeceği” mesajı veriliyor. Yetkililer, İsrail’in önceliğinin her durumda Dürziler olacağını belirtiyor.
HTŞ lideri Ahmed Şera, bilinen adıyla Ebu Muhammed el-Colani, son dönemde örgütün siyasi çizgisinde dikkat çekici bir değişim işareti verdi. Askeri ve siyasi özerklik konularında kapıları kapalı tutan HTŞ, idari özerklik konusunda daha esnek bir yaklaşım sergiliyor.
Şera’nın bu açılımı, yerel yönetimlerin kalkınma ve yatırım projeleri yürütmesine imkân tanıyacak. Ancak güvenlik güçlerinin merkeze bağlı kalması şartı, bu modelin sınırlarını net şekilde ortaya koyuyor. Analistler, bu açılımın Kürtlerin ve Dürzilerin ayrılıkçı eğilimlerini dengeleme girişimi olarak görüldüğünü belirtiyor.
SDG ile HTŞ arasındaki görüşmelerin son dönemde durma noktasına geldiği bildiriliyor. Diplomatik kaynaklara göre, Türkiye’nin sert tutumu ve Şam’ın baskıları, tarafların müzakere masasında ilerleme kaydetmesini engelledi.
Batılı diplomatlar, HTŞ lideri Şera’nın belirli ölçüde esneklik gösterebileceğini ancak Türkiye’nin onayı olmadan hareket edemeyeceğini ifade ediyor. Aynı kaynaklar, “Eğer hükümet adem-i merkeziyetçi bir modeli kabul etmezse, Kürtler Amerikalıları memnun etmek için Şam’la görüşüyor gibi yapacaklar ancak kontrolü bırakmayacaklar” değerlendirmesini yapıyor.
ABD’nin önerdiği formül, SDG’nin Rakka ve Deyr ez-Zor’dan çekilmesini öngörüyor. Bu senaryo, örgütün Araplarla olan ortaklığını zayıflatabilir. Uzmanlar, bunun SDG’yi 2014’teki YPG merkezli yapısına geri götürebileceği görüşünde.
Böylesi bir geri çekilme, Kürtlerin yoğunlukta olmadığı bölgelerde özerklik iddiasını sürdürmesini zorlaştırabilir. Ancak Kobani gibi Kürtlerin çoğunlukta olduğu yerlerde SDG’nin kontrolünü sürdürmesi bekleniyor.
Suriye’nin kuzeyinde güç dengeleri kırılgan olmaya devam ediyor. Türkiye’nin kararlı tutumu, ABD’nin arabuluculuk girişimleri ve Kürtlerin özerklik talepleri, müzakerelerin seyrini sürekli değiştiriyor. Süveyde katliamının ardından Kürtler daha radikal taleplerle masaya otururken, Şam yönetimi ve Türkiye güvenlik kontrolünün merkezde kalmasında ısrar ediyor.
Analistler, bu koşullar altında müzakerelerin kalıcı bir çözüme ulaşmasının zor olduğunu düşünüyor. Fırat’ın doğusu ve Süveyde için “kırmızı çizgi” olarak görülen güvenlik kontrolünün merkeze devredilmesi, tarafların üzerinde uzlaşamadığı en kritik konu olmaya devam ediyor.