ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile telefonda görüştüğünü ve Ukrayna’daki savaşı sona erdirmek için müzakerelere başlama konusunda anlaştıklarını açıkladı. Bu açıklama, Washington’ın Kiev’e yönelik üç yıllık politikasında büyük bir değişim sinyali olarak değerlendirildi. Avrupa Birliği, Ukrayna konusunda Brüksel’in müzakere masasında yer alabilmesi hayati önem taşıyordu. Ancak şimdi Avrupalılar için kapı kapanmış durumda.
Trump, çarşamba günü Putin ile bir saatten fazla süren bir telefon görüşmesi yaptığını belirterek, “Barışa giden yolda olduğumuzu düşünüyorum” dedi. Ardından Ukrayna Devlet Başkanı Volodymyr Zelenskiy ile de görüştüğünü ancak Zelenskiy’nin Ukrayna’nın bu müzakerelere eşit şekilde katılıp katılmayacağı konusunda net bir yanıt vermediğini ifade etti.
Oval Ofis’te gazetecilere konuşan Trump, “Bence Başkan Putin barış istiyor, Başkan Zelenskiy barış istiyor ve ben de barış istiyorum” dedi. Putin ile görüşmesini değerlendiren Trump, “Başkan Putin’in gerçekten ne düşünüdüğünü kimse bilmiyordu. Ancak artık biliyorum ki, savaşı sona erdirmek istiyor ve biz de bunu mümkün olan en kısa sürede gerçekleştirmeye çalışacağız” diye ekledi.
ABD Başkanı, iki liderin “birbirlerinin ülkelerini ziyaret etmeyi de kapsayan yakın bir çalışma” konusunda anlaştıklarını ve Ukrayna konusunda ilgili ekiplerin derhal müzakerelere başlayacağını belirtti. Ayrıca Putin ile yakın zamanda yüz yüze görüşebileceğini ve bu görüşmenin Suudi Arabistan’da gerçekleşme ihtimalinin bulunduğunu dile getirdi.
Washington ve Moskova, Kiev’i Dolaşarak Barış Arayışında mı?
Trump’ın Putin’le görüşmesi, Washington ve Moskova’nın Ukrayna’yı dolaylı olarak devre dışı bırakabilecek bir barış anlaşması üzerinde çalıştığına dair spekülasyonlara yol açtı. Bu durum, Ukrayna’nın karar alma sürecinde tam yetkili olması konusunda ısrar eden Biden yönetiminin politikasından farklı bir yaklaşım olarak değerlendiriliyor.
Zelenskiy, gece yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında Trump ile görüşmesi hakkında “ABD Başkanı’nın ortak fırsatlarımıza ve gerçek bir barışı nasıl sağlayabileceğimize dair samimi ilgisini takdir ediyorum” dedi. Daha sonra sosyal medya hesabından “Ukrayna ve tüm ortaklarımızla birlikte, Amerika’nın gücünün Rusya’yı barışa zorlamak için yeterli olduğuna inanıyoruz” diye yazdı.
NATO’dan Ukrayna’ya Destek Mesajları
NATO Genel Sekreteri Mark Rutte, Ukrayna’nın barış görüşmelerine dâhil edilmesi ve herhangi bir nihai anlaşmanın “kalıcı” olması gerektiğini vurguladı. NATO toplantısı öncesinde gazetecilere konuşan Rutte, “Ukrayna hakkında konuşuyorsak, Ukrayna’nın sürecin merkezinde olması gerekir” dedi.
ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, Brüksel’deki NATO karargahında yaptığı konuşmada, Ukrayna’nın NATO’ya katılma isteğinin gerçekçi olmadığını belirtti. “Egemen ve müreffeh bir Ukrayna istiyoruz. Ancak Ukrayna’nın 2014 öncesi sınırlarına dönmesi gerçekçi değil” diyen Hegseth, bu hedefin savaşı uzatabileceğini söyledi.
Kremlin Sözcüsü Dmitry Peskov, Trump ve Putin arasındaki görüşmede Orta Doğu ve İran dahil pek çok konunun ele alındığını, ancak ana odağın Ukrayna olduğunda mutabık kalındığını belirtti.
Avrupa Masadan Dışlandı
Avrupa Birliği, Ukrayna konusunda Brüksel’in müzakere masasında yer alabilmesi hayati önem taşıyordu. Ancak şimdi Avrupalılar için kapı kapanmış durumda. Dünya siyasetinin dikkati Washington ve Moskova’ya odaklanmışken, Avrupalı liderler Ukrayna’nın geleceği konusunda etkisiz bir konuma itildi.
Almanya, Fransa, Polonya ve Birleşik Krallık gibi ülkeler en fazla küçük roller oynayabiliyor. AB’nin jeostratejik olarak ne kadar zayıf olduğu ve etkisiz kaldığı bir kez daha gözler önüne serildi. Bu durum, dünyanın geri kalanında da yankı bulacak.
NATO toplantıları bile iptal edilirken, Washington’dan Avrupa’ya “Ukrayna’nın maliyetini siz ödeyeceksiniz” mesajı verildi. Bu soğuk gerçek, Avrupa’nın Ukrayna krizindeki etkisizliğini daha da belirgin hale getirdi.
Yalta’ya Dönüş: Büyük Güçler Kararı Veriyor
Dünya siyasetinde artık yeni kurallar geçerli ve bunlar, “büyük oyuncular” tarafından belirleniyor. Putin’in istediği de tam olarak buydu: Ukrayna ve Avrupa dışında, ABD ile eşit bir zeminde güvenlik müzakereleri yürütmek. Mesele yalnızca Donbas ya da Kırım değil; nükleer silah kontrolü ve yeni nüfuz alanlarının belirlenmesi gibi konular da gündemde.
Bu görüşmeler, tarihsel olarak 1945 Yalta Konferansı’na benzetilebilir. Washington ve Moskova’nın tüm savaş retoriğine rağmen önemli konularda hızlı bir diyalog kurabilmesi dikkat çekici. Ateşkes ve barış anlaşmasının gerçekleşip gerçekleşemeyeceği belirsiz, ancak yol haritası şekilleniyor.