Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nün (IISS) hazırladığı rapor, Rusya’nın Avrupa’ya karşı yürüttüğü konvansiyonel olmayan savaşın boyutlarını gözler önüne seriyor. Rapora göre Moskova, sabotaj, casusluk, vandalizm ve gizli operasyonlarla Avrupa’da istikrarsızlık yaratmayı, Ukrayna’ya verilen kamu desteğini zayıflatmayı ve NATO ile Avrupa Birliği’nin Rus saldırganlığına karşı koyma kabiliyetini sınırlamayı amaçlıyor.

Özellikle kritik altyapının bakım eksikliği ve yetersiz yatırımlar nedeniyle savunmasız durumda olduğuna dikkat çeken rapor, Rusya’nın “gig ekonomisi” yaklaşımıyla üçüncü ülke vatandaşlarını çevrimiçi olarak işe alarak operasyonlarını genişlettiğini, ancak bu vekillerin düşük eğitim ve donanım seviyeleri nedeniyle başarısızlığa açık olduğunu vurguluyor.

Hibrit savaş stratejisi, Sovyet döneminden miras alınan altyapı sabotajı anlayışıyla birleşmiş durumda. 2007’de Estonya’ya yönelik siber saldırılar, Avrupa’daki ilk büyük örnek olarak kayıtlara geçti. 2014’te Ukrayna’nın işgali, NATO’yu altyapı güvenliğine öncelik vermeye zorladı. 2016’da Genelkurmay Başkanı Valery Gerasimov’un doktrini ise hibrit savaşın esaslarını tanımladı.

Rapor, 2015’te Atlantik denizaltı kablolarının çevresinde Rus denizaltılarının faaliyetlerini, 2018’de Birleşik Krallık’ta Sergei Skripal’e yönelik zehirlenme girişimini ve 2022’de Ukrayna’nın tam ölçekli işgalini dönüm noktaları arasında sayıyor. Özellikle 2023-2024 döneminde Rus sabotaj operasyonlarının yüzde 246 oranında arttığı ve hedeflerin çeşitlendiği belirtiliyor. Paris Olimpiyatları öncesi hızlı tren hatlarında yapılan sabotaj, Polonya’da Ukrayna’ya askeri yardımı izlemek amacıyla kurulan casusluk ağı ve Baltık Denizi’ndeki kablo kesme eylemleri bu kapsamda öne çıkan örnekler arasında.

Avrupa’nın kritik altyapısının zayıflıkları ise raporda ayrıntılı şekilde ele alınıyor. Demiryollarının NATO’nun lojistik zincirinde önemli rolü nedeniyle sabotaj için öncelikli hedef haline geldiği, denizaltı kablolarının ise Avrupa ekonomisi için stratejik kırılganlık oluşturduğu vurgulanıyor. Enerji tesisleri, iletişim ağları ve su yönetim sistemleri de zayıf noktalar arasında gösteriliyor.

Rusya’nın “gig ekonomisi” modeliyle yürüttüğü sabotaj operasyonlarının çoğunun düşük teknolojiye dayalı kundaklama ve vandalizm eylemleri olduğu ifade ediliyor. Bununla birlikte, DHL kargo uçaklarını hedef alan patlayıcı testleri veya büyük fabrikalarda çıkan yangınlar gibi daha karmaşık girişimlerin de görüldüğü kaydediliyor.

Rapora göre Avrupa’nın bu tehditlere karşı tepkisi yetersiz kalıyor. Başkentler birleşik bir yanıt vermekte zorlanıyor, NATO ve AB ise Rusya’nın eylemlerini “gri bölge” kapsamında değerlendirerek kararlı adımlar atmaktan kaçınıyor. Kaynak yetersizliği ve maliyetli operasyonlar uzun vadeli önlemleri sınırlarken, hükümetlerin olayları ayrı ayrı ele alması bütüncül bir stratejinin gelişmesini engelliyor.

Bununla birlikte, Rus diplomatların ve istihbarat görevlilerinin sınır dışı edilmesi, sualtı gözetim sistemlerinin güçlendirilmesi ve kamu-özel sektör işbirliğiyle siber altyapının korunması gibi adımların bazı sonuçlar verdiği belirtiliyor. Ayrıca Estonya, Letonya, Litvanya, Polonya ve Finlandiya’nın Ottawa Sözleşmesi’nden çekilmesi, Avrupa’nın artan askeri hazırlığını işaret eden önemli gelişmeler arasında.

Uzun vadede Rusya’nın saldırılarının Batı’nın direncini zayıflatabileceği, Avrupa toplumlarını bölebileceği ve sabotajın devlet aracı olarak normalleşmesinin daha büyük bir çatışmaya yol açabileceği uyarısı yapılıyor. Kitlesel can kaybı şu ana kadar yaşanmamış olsa da bu durum, Rusya’nın kapasite veya niyet eksikliği olarak değerlendirilmemeli.

Sonuç bölümünde Avrupa hükümetlerine, “gri bölge” düşüncesinin ötesine geçerek Rusya’nın saldırganlığını caydırmak için daha bütüncül, kararlı ve proaktif bir strateji benimsemeleri çağrısında bulunuluyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here