NATO’nun İngiltere’deki zirvesinin sonuç bildirgesinde Çin’den hem mücadele edilmesi gereken bir sorun, hem de bir fırsat olarak söz ediliyor. İttifak bundan böyle Pekin’i daha fazla mercek altına alacak.
Londra’da yapılan NATO zirvesinin sonuç bildirgesinde Çin ilk defa “ittifak için olası bir tehlike” olarak nitelendirildi. Söz konusu metinde “Çin’in artan etkisinin ve izlediği uluslararası politikanın, hem baş edilmesi gereken bir durum hem de bir fırsat anlamına geldiğinin farkındayız” ifadelerine yer verildi.
Ancak NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Çin‘i, en azından şimdilik yeni rakip ve hatta bir düşman olarak nitelendirmek istemiyor. Londra’da yaptığı açıklamada, “NATO’nun Güney Çin Denizi’ne taarruz etmesinden söz etmiyoruz. Ancak Çin’in bize doğru yaklaştığını dikkate almamız lazım” diyen Stoltenberg, Çin’in klasik anlamda askeri silahlanma ile şu an için bir ilgisi olmayan, Arktika, Afrika ve Avrupa’daki faaliyetlerine vurgu yaptı.
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Savunma Bakanı Mark Esper de, sonuç bildirgesindeki cümlenin, “Çin’in şu an için bir düşman olduğu anlamına gelmediğini” dile getirdi. Pekin’in NATO için stratejik bir görev olarak kabul edilmesi gerektiğini kaydeden Esper, şu uyarıyı yapmayı da ihmal etmedi: “Bazı şeylerin istediğimiz gibi gelişmemesi durumuna hazırlıklı olmalıyız”.
Peki Batı ittifakı neden endişeli?
İşte NATO’nun Çin ile ilgili en fazla kafa yorduğu sekiz konu:
SİLAHLANMA: Çin silahlanmaya ve ordusuna çok büyük bütçeler ayıran bir ülke. Ülke yönetimi ordu envanterindeki silah sistemlerini ve deniz gücünü modernleştiriyor. NATO da buna karşılık, stratejik ve kıtalar arası nükleer silahlar açısından üstünlüğünü koruyabilmek adına bazı adımlar atmak istiyor. NATO’nun deniz gücü, özellikle de ABD Pasifik donanmasının, en az Çin donanması seviyesinde olması amaçlanıyor. Çin, yıllık 160 milyar dolarlık savunma bütçesi ile, ABD’den sonra dünyanın askeri harcamalara en fazla kaynak ayıran ikinci ülkesi. ABD yıllık 630 milyar dolarlık savunma bütçesi ile bu alanda açık ara önde.
İŞ BİRLİĞİ: Çin silahlarının önemli bir kısmını NATO’nun rakibi Rusya’dan ediniyor. Çin firmaları da buna karşılık Rusya’ya acil ihtiyacı olan makinelerle, doğal gaz ve petrol sanayisi için gerekli olan alt yapı sistemlerini satıyor. 2014 yılında Kırım’ı ilhak ettiği için Batı ülkelerinin ambargo uyguladığı Moskova’nın bunları başka bir ülkeden temin etme şansı yok. Doğu’nun en güçlü iki ülkesi arasındaki bu iş birliği NATO’nun tedirginlikle izlediği bir durum.
“Bu stratejik ortaklığın nasıl gelişeceği henüz çok net değil ancak NATO kendini, Rusya ile Çin’in giderek daha fazla yakınlaşacağı bir senaryonun içinde bulabilir. Böyle bir durum ittifak içindeki dayanışma ve maliyet paylaşımı açısından ne anlama gelir?” Merkezi İtalya’nın başkenti Roma’da olan, NATO’ya bağlı bir tür düşünce kuruluşu olarak faaliyetlerini sürdüren NATO Defense College’in öğretim görevlilerinden Marc Ozawa bu soruyu gündeme getiriyor. Hollanda’nın Lahey kentindeki Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin bir analizine göre Ruslar, Ukrayna’da uyguladıkları hibrit ve asimetrik savaş yönteminin en azından bir kısmını, bu taktiği geliştirdiği ifade edilen Çin ordusundan öğrendiler.
İLETİŞİM: ABD, telekomünikasyon altyapı sistemlerinin geliştirilmesi ile ilgili ihalelerden Çin şirketi Huawei’nin dışlanması konusunda ısrarcı. Amerikalılar, Çin devleti tarafından kontrol edilen şirketin casusluk ve sabotaj faaliyetlerinde bulunabileceğinden endişe ediyor. Avrupalı NATO üyesi ülkeler ise, 5G ağının geliştirilmesi sürecinin daha başında Huawei’nin dışlanmasına karşı olmakla beraber, genel güvenlik standartlarının Huawei tarafından uygulanmasını talep ediyor. NATO’nun görevi bu bağlamda, telekomünikasyon alanındaki Çin menşeli altyapı sistemlerinin olası risklerini iyi değerlendirmek ve şayet bir siber saldırı olduğunda, iletişimin kesilmemesini sağlayacak yolları bulmak olacak. ABD bu konuda sert bir tavır bekliyor ancak örneğin Almanya Başbakanı Angela Merkel, ABD’nin bu tutumundan hoşnut değil. Merkel de Çin ile iyi ekonomik ilişkilerin hem Almanya hem de diğer Avrupa devletleri için önemli olduğunu bir gerekçe olarak öne sürüyor.
ALTYAPI: Çin, İpek Yolu Girişimi adı altında iş birliğine gittiği 16 doğu ve güneydoğu Avrupa ülkesine ucuz krediler veriyor ve onların alt yapı sistemlerini kuruyor. Bu ülkeler arasında Avrupa Birliği ve NATO üyesi devletler de var. Bu ortaklıktan en fazla faydalanan ülkeler, NATO üyesi olmayan beş Batı Balkan devleti. Bu ülkelere Çin’den, 2016 ve 2017 yıllarında dokuz milyar euro aktı. Kısa süre öncesine kadar Avrupa Birliği Komisyonu‘nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi olarak görev yapan Johannes Hahn, daha bu senenin başında yaptığı bir açıklamada, Batı’nın Rusya’nın etkisini abarttığını ve Çin’in etkisini küçümsediğini dile getirmişti.
AFRİKA: Afrika’nin ham madde bakımından zengin olan ülkelerinde faal olan Çin, bu bölgelerdeki ülkelere ucuz krediler sağlayıp, kendi firmalarıyla buralarda yol ve demir yolu gibi altyapı yatırımlarında bulunuyor ve enerji santralleri inşa ediyor. Söz konusu yatırımlar, genellikle ilgili ülkelerde Çin’e büyük bir borçlanmaya neden olduğundan Pekin’e olan bağımlılıkları artıyor. Avrupalılar kalkınmaya yönelik yatırımlarında, o ülkede iyi bir yönetim ve mümkün olduğunca az yolsuzluk olduğuna dikkat ederken, Çin devleti yatırım yaparken bu gibi konularla pek ilgilenmiyor.
ARKTİKA: NATO’nun endişelerinden biri de Çin’in etki alanının bu yolla sadece Afrika’da değil, dünyanın diğer ülkelerinde de büyüyeceği yönünde. Çin yönetimi 2018 yılında, “Arktika Politikasının Beyaz Kitabı”nı yayınladı. Pekin, bu bölgeye bir sınırı olmamasına rağmen belli alanlar üzerinde hak talebinde bulunuyor. Çin’in hedeflerinden biri de, Arktika bölgesinde yapılacak kapsamlı yatırımlarla Çin şirketlerinin buradaki doğal zenginliklerden pay almak ve faydalanmak.
BASRA KÖRFEZİ: Çin, Orta Doğu’da uzun yıllar boyunca izlediği az ya da çok tarafsızlık siyasetini bir süre önce terk etti. Pekin’in etkisi, İpek Yolu, bir diğer adıyla Belt-and-Road girişimi çerçevesindeki büyük yatırımlarla, özellikle İpek Yolu’nun kavşak noktalarından İran’da giderek artıyor. NATO’nun Brüksel’deki merkezinde yapılan analizlerde, ABD ile İran arasındaki düşmanlığın dozu arttıkça ve bozulan nükleer anlaşma neticesinde İran’ın nükleer silahlar konusundaki sorumlulukları azaldıkça, oluşan boşluğu Çin’in doldurduğu ifade ediliyor.
GÜNEY ÇİN DENİZİ: Güney Çin Denizi’nde bulunan ve ABD’nin bakış açısına göre, kendine müttefik olan diğer Güneydoğu Asya ülkelerine ait olan adalar üzerinde Çin hak talep ediyor. Pekin’in bölgedeki askeri provokasyonları günün birinde gerçek bir çatışmaya neden olabilir. Böyle bir durumda NATO doğrudan konunun içinde olmaz, ancak ittifakın en büyük ülkesi ABD olacaktır. Bu senaryoda NATO müttefiklerinin desteğine gerek duyulabilir mi?
NATO’ya üye 29 ülke, ekonomik çıkarlarını ilgilendiren bazı ihtilaflı alanlarda sadece Çin’e karşı değil, birbirleri ile de mücadele edebiliyor. Örneğin ABD Başkanı Donald Trump’un fitilini yaktığı ticaret savaşları ateşi NATO’nun kapısında kalmıyor. Amerikan gümrük vergilerine takılan tek ülke Çin değil, aynı zamanda Almanya, Fransa ve diğerleri. Bu durum da bir başka düzeyde Avrupalılarla Çin’i, NATO’nun öncü gücü ABD’ye karşı yakınlaştırabilir.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, açık bir dille Rusya ve Çin’in klasik rakipler olarak değerlendirilmesini sorguladı. Macron, NATO’nun daha çok terörizmle mücadeleye yoğunlaşması gerektiğini savunuyor. Bu yüzden, bir düşünce kuruluşu olan Carnegie Europe’tan Tomas Valasek’e göre NATO’nun müşterek bir Çin politikası üzerinde anlaşması epey zaman alabilir. Ayrıca Valasek, Çin’in uzun vadede “Rusya’dan daha büyük bir sorun olacağını ancak bu sorunun çok daha yavaş büyüyeceğini” düşünüyor.
Bernd Riegert © Deutsche Welle Türkçe