Avrupa kıtasında İkinci Dünya savaşından bu yana en kanlı çatışamaların yaşandığı Yugoslavya iç savaşının ardından demokratik yönetimler, NATO ve Avrupa Birliği ile bütünleşme yolunda ilerlemiş olsa da, son yıllarda Batı’nın sürekli ihmali sebebiyle dramatik bir gerilemeye doğu gitmektedir. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bu fırsatı değerlendirerek, eski Yugoslav devletlerini NATO ve Avrupa Birliği’ni zayıflatmak için bir sonraki savaş alanı olarak kullanmayı planlıyor.
Rusya yeniden küresel bir güç oluşturma kapsamında, Kafkasya’daki stratejisine benzer uygulama ile Balkanlar’da bölgesel tek arabulucu ve güvenlik garantörü olmak istiyor. Bu maksatla giderek ‘gerilim’ politikasını arttırıyor. NATO ve AB’nin Balkan ülkeleri için güvenilir ortak olmadığını göstermek isteyen Rusya, Balkanlar’daki nüfuzunu Batı’ya meydan okumak için kullanıyor.
Analistler Balkanları jeopolitik bir durgun su olarak görüyor, Rusya’nın bölgeye müdahale ederek ‘ne kazanacağını’ anlamlandıramıyorlar. Carnegie Moskova Merkezi direktörünün belirttiği gibi, “Balkanlar, Rusya-Batı çatışmasında ana savaş alanı değil.”
Rusya bölgeyi Avrupa’nın zayıf göbeği olarak görüyor ve Balkanlar’da artan etkisi ile stratejik askeri varlıklarını ABD üssünün yakınına yerleştirerek Adriyatik Denizi’ne ulaşmak istiyor. Putin’in asıl amacı Avrupa’daki güç dengesini Moskova’nın avantajına çevirmek, Balkanlar’da bu stratejinin bir parçası olarak görüyor.
Moskova bu hedefe ulaşmak için etnik gerilimi alevlendirmek, protestoları teşvik etmek için bölgede çeşitli operasyonlar uyguluyor. Çeşitli silah anlaşmaları yapan Rusya, nüfuzunu arttırmak için Rus Ortodoks Kilisesi ile Sırp Ortodoks Kilisesi arasındaki uzun süredir devam eden dini ve kültürel bağların getirdiği avantajları kullanıyor.
Balkanların AB entegrasyonuna hazırlamak için harcanan onca yıla ve milyarlarca avroya rağmen bu çabalar birden durdu. Avrupa Birliği 2013 yılında Hırvatistan’ı bünyesine katmasından bu yana genişlemedi. “Batı Balkanlar” için verilen altı üyeye (Arnavutluk, Bosna, Kosova, Karadağ, Kuzey Makedonya ve Sırbistan) üyelik vaatlerine rağmen görüşmelerde bir ilerleme kaydedilemedi. Avrupa Birliği Brexit, COVID-19 salgını, aşırı sağ grupların yükselişi ve göçmen krizi sebiyle genişleme çabaları süresiz olarak beklemede gibi görünüyor. Bu durum Balkanları Putin için açık bir hedef haline getiriyor.
Balkanlarda 1990 krizi patlak verdiğinde Rusya askeri müdahalede bulunamayacak kadar zayıftı. Rusya 1999’daki Kosova savaşında barış misyonu göreviyle sınırlıydı, 2003 yılından bu misyondan çekilmeye karar verdi.Şimdi ise Rusya’nın nispeten daha güçlü ekonomisi ve ordusuyla, eski Yugoslav devletlerini hedef alarak, NATO’nun ilerlemesini geri alma fırsatı olarak görüyor.
Rusya’nın işini kolaylaştıran durum ise Balkan ülkelerindeki yaygın yolsuzluk.Eski Yugoslavya devletleri sosyalizmden serbest piyasa ekonomilerine geçerken ülkenin kaynaklarını sistemli olarak soyan ‘hırsız rejimler’ oluştu. Freedom House’a göre, batı Balkan ülkelerinin tümü “kısmen özgür” duruma geri dönüyor. Putin bölgedeki desteklediği liderleri seçmek için yolsuzluğu kullanarak Balkan toplumları ikna etmeyi hedefliyor.
Sırbistan Rusya’nın hedeflerine ulaşmasında kilit oyuncu olarak hareket ediyor.Hükümet ve kilise yüzyıllar boyunca paylaşılan dini ve kültürel bağları ile Moskova’ya sadakatını sürdürüyor. Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic 2022’de yapılacak seçimi tekrar kazanabilmek amacıyla Rusya’nın desteğini aldı.
Rusya, Sırp ordusuna cömert destek vererek Sırp sadakatine karşılık veriyor. Sırbistan’ın savunma bütçesi neredeyse iki katına çıktı ve tüm Balkan ülkelerini savunmayla ilgili harcamalarda yönlendiriyor. ABD’nin Sırbistan’a yaptırım tehdidine rağmen Moskova, askeri tatbikat kapsamında 2019 yılında Sırbistan’a S-400 füze sistemi gönderdi.Kremlin Sırbistan’a Pantsir-S1M hava savunma sistemleri tedarik etmesine izin verdi. Ayrıca Sırbistan Kosova’daki ana NATO üssü olan Camp Bondsteel’e yakın bir yerde istihbarat toplama amacıyla Rusya tarafından yönetilen bir merkezede ev sahipliği yapıyor.
NATO bölgeye yeniden odaklanmalı ve gerilimlerin tırmanmasına izin vermemelidir. Rus dezenformasyon kampanyaları ve operasyonlarına karşı 2019 yılında Karadağ’da yaptığı gibi ‘Karşı Hibrit Destek Ekibini’ Balkanlar’a göndermelidir. NATO üyeleri ayrıca, risk altındaki bölgelerin kontrolden çıkmasını önlemek için kuzeydoğu Brcko Bölgesi gibi stratejik alanlarda barışı koruma misyonları konuşlandırarak, Bosna’daki Rus müdahalesine karşı koymak için “istekliler koalisyonu” örgütlemelidir.