Beşşar Esad rejiminin devrilmesi, yaklaşık 620 bin kişinin hayatını kaybettiği, ülkeyi yıllarca “sessizliğin krallığı” olarak anılan baskıcı güvenlik aygıtının gölgesinde bırakan 14 yıllık yıkıcı iç savaşı sona erdirdi. Aralık 2024’te Esad ve ailesine Moskova’da sığınma hakkı tanındı. Son haberlere göre Esad ailesi, Rusya’nın koruması altında sessiz bir sürgün hayatı sürüyor.

Rejimin çöküşünün ardından Suriyeliler ülkenin dört bir yanında meydanlara çıktı. Devrimci üç yıldızlı Suriye bayrakları dalgalandırıldı, özgürlük sloganları atıldı. Şam’daki Emevi Camii’nde konuşan ve cumhurbaşkanlığı görevini üstlenen Ahmed el-Şeraa, “tüm bileşenleriyle güçlü ve adil bir Suriye” inşa etme sözü vererek yeniden inşa sürecini başlatacaklarını ilan etti.

Başkent Şam’da on binlerce kişinin katılımıyla düzenlenen yıldönümü kutlamaları, halkın değişime dair umudunu yansıtırken, kutlamaların arka planında ülkenin geleceğine ilişkin derin ve acı verici soru işaretleri de varlığını koruyor.

Uluslararası Sahneye Dönüş: Beklentilerin Ötesinde Bir Normalleşme

Esad’ın devrilmesinden bir yıl sonra, Suriye’nin yeni yönetimi ülkeyi uluslararası sisteme yeniden entegre etmeyi başardı. Bu süreç, en iyimser gözlemcilerin dahi beklentilerini aşacak bir hız ve kapsamda ilerledi. Şeraa’nın özellikle Batılı başkentlerle kurduğu temaslar ve diplomatik görünürlüğü dikkat çekti.

Özellikle eski bir cihatçı figür olarak anılan bir liderin, ABD Başkanı Donald Trump ile doğrudan temas kurması, Washington’un Suriye’ye yönelik bazı yaptırımları hafifletmesi ve Şam’ın uluslararası konferansların vazgeçilmez bir aktörü hâline gelmesi, bölgesel dengeler açısından çarpıcı bir kırılmaya işaret etti.

Bir Alevi aktivistin Oval Ofis’teki görüşmeye dair sözleri bu duyguyu özetliyor:“Onu sevmesem de, Suriye’yi Beyaz Saray’da görmek gurur verici.”

Uluslararası toplum açısından bakıldığında, 14 yıl süren ve DAEŞ’in yükselişine, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana en büyük göç krizine ve bölgesel istikrarsızlığa yol açan iç savaşın ardından, Şam’da Batı ile ilişkileri normalleştirmeye hazır bir liderin ortaya çıkması “yeni bir başlangıç” olarak algılandı.

İran Ekseninin Zayıflaması ve Batı’nın Memnuniyeti

Şeraa’nın iktidara gelişi, İsrail’in Lübnan’daki Hizbullah hedeflerine yönelik saldırılarının ardından İran ekseninin zayıfladığı bir döneme denk geldi. Tahran’ın Esad rejimini kurtarma kapasitesinin ortadan kalkması, Suriye’de yeni bir güç denklemine zemin hazırladı.

Yeni yönetim, İran bağlantılı unsurların Suriye’de yeniden yerleşmesini engellemeyi başardı. Bu gelişme, Batılı başkentlerde açık bir memnuniyet yarattı. Ancak dış başarıya rağmen, ülke içinde ciddi yapısal sorunlar ve güvenlik riskleri devam ediyor.

Geçiş Dönemi Adaleti Tıkandı, Şiddet Yeniden Yükseldi

Suriye’de geçiş dönemi adaletinin yavaş ilerlemesi, eski yaraların yeniden kanamasına yol açtı. Mart ayında kıyı bölgelerinde çoğunluğu Alevi sivillerin hedef alındığı, hükümet güçleri ve silahlı grupların karıştığı dört gün süren katliamlar, mezhepsel endişeleri derinleştirdi.

Temmuz ayında ise güneydeki Süveyda eyaletinde Dürzi sivillerin hayatını kaybettiği saldırılar, dini ve etnik azınlıklar arasında güvensizliği artırdı. Bu olayların ardından Süveyda, fiilen ülkenin geri kalanından izole oldu. Bölge halkı, özerklik talebiyle öne çıkan sert çizgideki Dürzi lider Hikmet el-Hecri etrafında kenetlendi.

Ağır Miras: SDG/YPG, Süveyda ve Güvenlik Denklemi

2011’de başlayan ayaklanmanın 2024’te Esad rejiminin çöküşüyle sonuçlanmasının ardından, yeni yönetim son derece karmaşık bir miras devraldı. SDG/YPG meselesi, Süveyda’daki ayrılıkçı dinamikler, DAEŞ tehdidi, ekonomik çöküş ve İsrail faktörü öne çıkan başlıca sorunlar arasında yer alıyor.

SDG/YPG’nin PKK ile yapısal bağları, örgütün entegrasyon sürecini zorlaştırıyor. Mazlum Abdi’nin, çözüm için doğrudan Abdullah Öcalan’la temas vurgusu yapması, meselenin özünde bir PKK sorunu olduğunu bir kez daha ortaya koydu. 10 Mart Anlaşması bu nedenle fiilen ilerleyemedi.

Süveyda’da ise İsrail’in artan etkisi, ayrılıkçı yapıların güç kazanmasına yol açtı. Hikmet el-Hecri liderliğindeki grupların, zamanla İsrail’in vekilleri hâline geldiği değerlendirmeleri dikkat çekiyor.

Kolay Çözüm Yok: Şam’ın Stratejik Bekleyişi

Mevcut denklemde hızlı ve sorunsuz bir çözüm ihtimali düşük. Suriye yönetimi, SDG/YPG entegrasyonunu 10 Mart Anlaşması çerçevesinde savunurken, örgütün statükoyu koruma çabaları süreci tıkıyor. İlerleme; Türkiye’nin caydırıcılığı, ABD’nin baskısı ve Şam’ın meşruiyetini güçlendirmesine bağlı.

Şaraa’nın “Suriye’yi yeniden birleştireceğiz” vurgusu, yönetimin temel pozisyonunun değişmediğini gösteriyor. Şam, SDG/YPG anlaşmaya uyum sağlamadıkça siyasi sürece dahil etmeyecek; buna karşın kurumsal kapasitesini artırmaya ve farklı senaryolara hazırlıklı olmaya devam edecek.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here