Modern hava savaşının hızla evrilen doğası, Güney Kore’nin savunma stratejisinde kritik bir boşluğu açığa çıkardı: uzun menzilli havadan havaya füze (LRAAM) kapasitesinin eksikliği.
Son yıllarda dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan gelişmeler, bu tür yeteneklerin hava gücü dengelerini nasıl dönüştürebileceğini gözler önüne serdi.
Hindistan ile Pakistan arasında yaşanan hava çatışması, bu asimetrinin çarpıcı bir örneğini sundu. Bu olayda, Pakistan’ın göreceli olarak daha az gelişmiş savaş uçakları, Hindistan’ın üstün Rafale jetlerini uzun menzilli görsel menzil ötesi (BVRAAM) füzelerle etkisiz hâle getirdi. Bu sadece hava üstünlüğü paradigmasında değişimi temsil etmekle kalmadı, aynı zamanda Güney Kore gibi tehdit altındaki ülkeler için de önemli bir uyarı niteliği taşıdı.
Hindistan-Pakistan Çatışmasından Alınan Ders
Pakistan’ın J-10CE savaş uçaklarında kullandığı PL-15 füzeleri, Hindistan’ın teknolojik olarak daha gelişmiş Rafale filosuna karşı asimetrik bir avantaj sağladı. Füzenin uzun menzili, Pakistanlı pilotların sınır ihlali yapmadan düşman hedeflerini vurmasına olanak tanıdı. Bu taktiksel avantaj, platformlar arasındaki niteliksel farkları bertaraf etti.
Bu durum, günümüzde hava muharebelerinde galip gelen tarafın yalnızca daha iyi uçaklara değil, aynı zamanda daha uzun menzilli ve hızlı tepki veren füze-sensör sistemlerine sahip taraf olduğunu kanıtladı.
Güney Kore’nin Mevcut Zayıflığı
Güney Kore, hâlihazırda AIM-120 AMRAAM füzelerini kullanıyor ve bu füzelerin etkili menzili yaklaşık 120 kilometreyle sınırlı. Ancak, 2025-2026 yıllarında KF-21 Boramae uçaklarına entegre edilmesi planlanan Fransız yapımı Meteor füzesi bu alanda bir ilerleme sağlıyor.
Buna rağmen, Meteor sadece KF-21 ile sınırlı olacak; F-35 ve F-15K gibi diğer ana muharebe uçakları hâlâ eski sistemlere bağımlı kalacak. Buna karşılık Çin, 200+ kilometre menzile sahip PL-15 füzeleriyle bölgesel üstünlük kurmuş durumda.
Bu dengesizlik, Koreli pilotların operasyonel esnekliğini kısıtlıyor. KADIZ (Kore Hava Savunma Tanımlama Bölgesi) yakınında olası bir çatışmada, Güney Kore savaş uçakları, düşman uçaklarına yaklaşmadan müdahale edemez duruma geliyor. Bu da hava savunma stratejisinin caydırıcılıktan, reaktif pozisyona evrilmesine neden oluyor.
Bölgesel Gelişmeler ve Müttefik Stratejiler
ABD ve Japonya gibi müttefikler, yalnızca LRAAM geliştirmekle kalmayıp, aynı zamanda NIFC-CA (Naval Integrated Fire Control – Counter Air) gibi entegre ateş kontrol doktrinlerini de ilerletiyor. Bu sistemler, bir platformun tespit ettiği hedefe başka bir platformun saldırmasını mümkün kılarak vurucu menzili artırıyor ve operasyonel esnekliği geliştiriyor.
ABD, AIM-120’nin yerini alacak olan AIM-260 JATM füzesi üzerinde çalışıyor. Japonya da kendi yerli LRAAM sistemlerini geliştirerek Çin ve Kuzey Kore’ye karşı savunmasını güçlendiriyor.
Güney Kore Ne Yapmalı?
Güney Kore kısa süre önce, KF-21 platformuyla entegre çalışacak yerli bir uzun menzilli hava-hava füzesi geliştirme sürecini başlattı. Ancak bu sistemin 2038’e kadar operasyonel olması beklenmiyor. Bu durum, önümüzdeki 10 yıl için ciddi bir kapasite boşluğu anlamına geliyor.
Kritik bir adım olarak, Güney Kore:
- Yerli LRAAM geliştirme programını hızlandırmalı,
- AIM-260 gibi geçici çözümlerle F-35 ve F-15K platformlarını modernize etmeli,
- Japonya veya Birleşik Krallık gibi ortaklarla iş birliğini artırmalıdır.
Ayrıca, ağ merkezli harp kabiliyetlerini geliştirmek için:
- Platformlar arası veri bağlantıları ve sensör füzyon sistemlerine yatırım yapılmalı,
- ABD Donanması’nın NIFC-CA modeli örnek alınarak entegre angajman konsepti uygulanmalıdır.
Füze Menzili Artık Bir Lüks Değil
Güney Kore son yıllarda önemli savunma kazanımları elde etti. Ancak, uzun menzilli füze eksikliği, potansiyel düşmanların faydalanabileceği ciddi bir zafiyet oluşturuyor. Güney Asya’daki son çatışmalardan ders çıkaran Güney Kore’nin, hava sahası kontrolünü sürdürmek ve bölgesel caydırıcılığını korumak için vakit kaybetmeden bu boşluğu doldurması gerekiyor.
Gecikmenin bedeli yalnızca teknolojik değil, aynı zamanda stratejik olabilir: caydırıcılığın zayıflaması, güven kaybı ve egemen hava sahası kontrolünün riske girmesi.